İmparatorluk Daralıyor
Palaiologoslar döneminde, Bizans İmparatorluğu hızla küçülmeye ve etkisini yitirmeye başladı. Özellikle 14. yüzyılın başlarından itibaren, askeri, ekonomik ve siyasi açıdan büyük bir çöküş süreci yaşandı. 1328 yılında tahta çıkan III. Andronikos Palaiologos döneminde, Anadolu’daki toprakların büyük bölümü kaybedildi. Bu topraklar, imparatorluğun hem gıda ihtiyacını karşılayan hem de ekonomik ve askeri gücünü ayakta tutan temel kaynaklardı Kültür ve Sanatta Canlanış.
Dışa Bağımlı Bir Başkent
Başkent Konstantinopolis, artık kendi kendine yetemeyen bir şehir hâline gelmişti. Şehrin gıda ihtiyacı, tamamen İtalyan tüccarların insafına kalmıştı. Güvenlik ise, başka devletlerle yapılan evlilik anlaşmaları sonucu elde edilen birkaç bin kişilik kiralık askerî birliklerle sağlanmaya çalışılıyordu. Bu durum, imparatorluğun ne kadar çaresiz olduğunu açıkça gösteriyordu.
1302 yılında, imparatorluk, Türk akınlarına karşı savaşmak amacıyla 6.500 kişilik Katalan paralı asker birliğini Roger de Flor komutasında kiraladı. Bu birlik 1303’te Konstantinopolis’e ulaştı ve Anadolu’ya geçerek burada yıllarca hem Bizans topraklarını hem de yerel halkı terörize etti. Paraları ödenemeyince bu birlik, imparatorluk için daha büyük bir tehdit hâline geldi Daily Ephesus Tours.
Evlilik Diplomasiyle Hayatta Kalma Çabası
Evlilik diplomasisi, imparatorluğun elindeki az sayıdaki seçeneğin başında geliyordu. Ancak bu yöntem yalnızca günü kurtarıyor, uzun vadeli bir çözüm sunamıyordu. 1352 yılında Osmanlılar Gelibolu’ya ayak bastı, bu olay Bizans için bir dönüm noktasıydı. 1368’den itibaren Edirne Osmanlı’nın başkenti oldu. 15. yüzyıla gelindiğinde, Trakya ve Balkanlar’ın büyük bölümü Osmanlıların denetimine geçmişti. Geriye sadece Konstantinopolis ve birbirinden kopuk birkaç küçük toprak parçası kalmıştı.
Harap Bir Başkent
15. yüzyılda Konstantinopolis, eski ihtişamından çok uzaktaydı. Özellikle şehrin kara surlarına yakın batı bölümleri neredeyse tamamen boşalmıştı ve bu alanlar bağ, bahçe olarak kullanılıyordu. Zamanında yüzlerce kiliseyle donatılmış bu şehirde artık birçok kilise harap durumdaydı.
16. yüzyılda yarım milyonu bulan nüfus, 15. yüzyılda 100 binin altına inmişti. Heykellerle süslenmiş, sütunlarla çevrili gösterişli caddeler ve meydanlar, artık dilenciler ve seyyar satıcıların mekanı hâline gelmişti. Konstantinopolis bir zamanlar imparatorlukların merkeziyken, artık sadece anıların gölgesinde yaşayan yorgun bir şehir görünümündeydi.